Bakara 110 - Namaz, zekat ve iyilik…



Mustafa İslamoğlu:
“Namazı istikametle kılın, zekâtı gönülden gelerek verin.”
Kendileri daha önceden ilahî kelama muhatap olmuş ümmetlerden söz edilen bir pasajın içerisinde hitabın aniden haber formundan emir formuna geçerek mü’minleri muhatap alması gerçekten çarpıcıdır.

“Unutmayın: Kendiniz için ne hayır yaparsanız Allah’ın katında onu mutlaka bulursunuz. Çünkü Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.”
Bu açıkça “kendinize iyilik edin” demektir. Bu insanın kendisiyle savaşmak yerine kendisiyle barışık ve tanışık yaşamasını ikame etmektir ki, namaz ve zekât emirleri de işte tam bu fonksiyonu icra etmektedir.

Prof. Bayraktar Bayraklı :
Üç bölüme ayırarak ayetin analizini yapmakta yarar vardır:
1.  İbadetler bölümü
Namaz ve zekat Kur'an'da çoğu zaman yanyana zikredilir. Bunlara birbirinden ayrılmayan ikiz ibadetler denebilir. Namaz bedenî, fikrî ve ahlâkî bir ibadet iken, zekat malî bir ibadettir. İkisi de manevî bakımdan ruhun arınması olgusunda bir araya gelmektedir. Zekat ruhsal arınmayı, namaz ise ahlâkî arınmayı ifade eden bir mana taşımaktadır. Namazın ahlâkî koruyuculuk görevi, zekatta sosyal koruyuculuk olarak tezahür etmektedir.
Namaz kılan kimselerin, zekatı daha kolay verebileceği gerçeği, niçin zekatın namazdan hemen sonra zikredildiğini izah etmektedir. Namazın önce, zekatın sonra zikredilmesi, ancak bu şekilde açıklanabilir. Namaz hakkındaki izahımız için Bakara/3'e bakılabilir.

2. Yapılan hayırların karşılığı Allah katında bulunacaktır
Namaz ve zekattan sonra hayr kavramının zikredilmesi, namaz ve zekatın bir hayır olduğunu göstermektedir. Ayetle yer alan hayr kavramı fiil olarak alınınca seçmek, beğenmek, tercih etmek, yarış etmek, rekabet etmek manalarını ifade etmektedir. İsim olarak ise iyi, çok iyi, göze çarpan, üstün, şâyân-ı takdir, en iyi, faydalı, kâr-kazanç, refah, ihsan, sadaka, bereketli manalarına gelmektedir.[91]
Bu ayetteki hayrın manası, ibadettir. Namaz ve zekata, genel bir ad olarak Allah hayr adını vermektedir. Hayr aynı zamanda değer anlamına da gelmektedir. Namaz ve zekat da değerler sisteminin birer parçasıdır.
İnsan yaptığı hayır veya ibadetin karşılığını Allah katında bulacaktır. Aslında insan, karşılığını ahirette görmek üzere, ibadetleri Allah'a sunmaktadır. Allah'a kendisi için sunduğu ibadetlerinin karşılığını, O'nun katında mutlaka bulacaktır. Demek ki, yapılan ibadetler, asla zayi olmayacak; mutlaka karşılığı insana verilecektir.
Üretilen bir değer, Allah katında mutlaka değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
Diğer taraftan bu ayet, Allah için olmasına rağmen, yapılan ibadetin faydasının insana ait olduğunu bildirmektedir, ibadet Allah'a yapılmakta, ama faydası yapana ait olmaktadır. Fussilet/46'da, yapılan amelin fayda veya zararının kime ait olduğuna açıklık getirilmektedir:
Kim iyi bir amel üretirse bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullarına zulmedici değildir.

Demek ki, iyi amelin faydası ve kötü amelin zararı yapana aittir. Bakara/272 ayeti, ibadetin Allah rızası için yapılmasının zorunluluğunu ortaya koyarken, faydasının ameli yapana ait olduğunu da ifade etmektedir.

3. Allah yapılanları görür
Kullarının amellerini gözleyen Allah, amellerin değerlendirmesini yaparken, başkasının malumatına dayanmayacak; kendi gözlem ve ilmine göre değerlendirmeye tabi tutacaktır.
Değerlendirmesini, amellere göre yapacaktır. Kulun Allah katındaki değeri, amellerinin kalitesi oranında olacaktır. "Allah yapılanları görür" ifadesi, amellerin objektif ve adil olarak değerlendirileceğini bildirmek için ayetin sonuna konulmuştur.

Elmalılı Hamdi Yazır:
ve güzel güzel namazınızı kılmaya, zekatınızı vermeye devam edin. Özellikle dinin bu iki temeli sizi her türlü yükselmeye hazırlar. Gerek kıldığınız namaz ve verdiğiniz zekat, gerek kendiniz için yaptığınız daha başka hayır ve iyilikler cinsinden olan şeyler, yani iyilik adına ne takdim ederseniz, karşılığını peşin olarak hemen istemeyip de ilerisi için hayır defterinize kaydolmak üzere hayır cinsinden ne yaparsanız onu Allah katında bulursunuz, hesap görüldüğü gün onun ecir ve sevabını eksiksiz olarak alırsınız. Bizim dilimizde de meşhur bir söz vardır: "Yap iyiliği, at denize, balık bilmezse, hâlik bilir." derler. Zira Allah Teâlâ, hayır ve şer, her ne yaparsanız muhakkak ki, onu görür, bilir, hepsinden ha b erdar olur. Sen filan vakit, filan işi yaptın. Artık onu yapmamış olamazsın, olan olmuştur. İster bir an için olsun, bir kerre vaki olan ise artık hiçbir zaman vaki olmamış sayılamaz. Vukua geldiği an itibariyle ona her zaman vaki olmuştur denilir. O gizl i imiş, onu evvela senin kendi kalbin bilir. Unuttum dersin, fakat o yine ruhunun derinliklerinde gizlidir ve mevcuttur. Düşünürsen kendin bulursun, sana hatırlatılırsa farkına varırsın. Demek ki, her şeyden önce senin ruhun, senin nefs-i nâtıkan, senin h a kkında Cenab-ı Hakk'ın bir defteridir. Sen bu defterin hangi meleklerin eliyle yazıldığını göremezsen de her halde yazıldığını bilirsin. Bundan başka, buna benzer ne kadar defter vardır ki, senin yaptıkların onlara kaydedilir. Bütün bunlar aynen "Levh-i M a hfuz" denilen ilahî defterde kayıtlıdır. Ve hepsi bizzat Allah'ın emrinde, O'nun eli altındadır. Parmağına ufak bir diken batsa, senin ruhun ondan derhal haberdar olur, değil mi? Allah da senin ruhuna, bedenine, kalbine ilişen her şeye ayniyle vâkıftır. N e yin varsa hepsi oradadır. Artık sen bilirsin, seç seç al ve beğendiğini yap. Şurası kesin ki, orada yaptığın hayrı hayır olarak, yaptığın şerri de şer olarak bulacaksın. Hayır ile şer terazisinin de esasen Hakk'ın elinde olduğunu unutmamalısın.

Mahmut Toptaş :
Namazlarınızı dosdoğru kılınız ve de zekâtlarınızı veriniz diyor. Ne demek? Sağlam bir müslüman toplum meydana getiriniz! Böyle bir ortamda insanların, imansızl aştırmayı önleyecek en iyi tedbiri namazlarını kılmaları ve zekâtlarını vermeleridir. Birisi bir toplumu bir araya getiriyor, kenetliyor. Hani yalnız kalanı kurt kapar derler. Yani sürüden ayrılanı kurt kapar. İnsanların da sürüden- ayrılmamaları için bir araya gelebilmeleri için en rahat olan yerler Allah (c.c.)'nün mescidleridir. Müslümanların mescidlerde bir araya gelip birliklerini devam ettirmeleri gerekir.
Günümüzde birlikten çok bahsediliyor. Televizyonda, radyoda ve basında. Birliğimizi koruyalım, birliğimizi sağlıyalım, birlik olalım. Millî birlik ve beraberlik kelimelerine çok yer verilir. Peki ben size birleşelim desem sorarsınız Nerede birleşelim? SultanAhmet Camii'nde pazar günü öğle namazında birleşelim dersem adres vermiş olurum. Yani birleşelim deyince adres vermek gerekir. Birlik için adres verilmesi gerekir. Eğer adres verilemezse birlik olmaz.Bu insanlar da adres veriyorlar. Filanın yanında birleşelim diyorlar. Halbuki, o adam benim gibi bir adam. Bir adamın yanında birleşilmez. Çünkü adam oluverir. Ağacın yanında birleşilmez, kuruyuverir ve çürüyüverir ondan sonra dağılır.
1400 sene öncesinden kıyamete kadar kalmakla görevlendirilmiş bir toplumuz biz. Beş yüz sene sonra gelen neslimizde aynı adreste birleşebilmeli. Ağaç adresi verirseniz çürüyor. İnsan adresi verirseniz Ölüyor. Öyle ise ağaç olmasın, taş olmasın, insan olmasını  toprak olmasın.
Öyleyse Allah (c.c.)'min emirleri etrafında birleşmemiz gerekiyor. İşaret; Namazlarınızı dosdoğru kılınız. Nerde kılınız? Almanya'da iseniz Almanya'nın merkezinde bir yer kurunuz orada kılınız, bir araya geliniz. . Amerika'da iseniz New York'tın ortasında bir yer bulunuz, alınız veya kiralayınız ama orada birliğinizi koruyunuz. Ki orada olanlar daha iyi biliyorlar; Müslümanların namazının önemini yurtdışında olanlar daha iyi biliyorlar. Amerika'dan öğretim görevlisi olan bir arkadaş mektup yazmış da, "hocam caminin Önemini burda daha iyi anlıyoruz" diyor. "Pakistanlısı, Amerikalısı,Türk'ü, Malezyalısı ve Afrikalısı bir araya geliyoruz. Neler yapalım neler edelim diye burada karar alıyoruz. Cami olmasaydı biz nerde buluşacaktık?diyor. Nereden birbirimizi tanıyacaktık diyor, 200 milyonluk nüfusun içerisinde.
Onun için yani birliği sağlayabilmek için "Namazı dosdoğru kılınız", tek başına kıl demiyor Rabbim kılınız diyor.
Peki bir araya geldiniz. Zengin insanınız var! Fakir insanınız var. Öyleyse zekâtlarınızı veriniz. Çünkü imansızlar bir kısmınızı para yönüyle satın alıyor. Öyleyse onun hiç değilse nisap miktarına malik bir hale gelebilmesi için, orta bir seviyeye ulaşabilmesi için o kardeşinize de zekâtlarınızı veriniz. Bir, manevî yönden güçlendiriyor. Bir de, maddî yönden güçlendirmeye Allah (c.c.) bizi teşvik ediyor değil emrediyor. Kendiniz için hayırdan neyi takdim ederseniz, Allah katında onu bulacaksınız diyor Allah (c.c.). Amelleriniz güzel olsun onunla karşılacaksınız. Hani bazı insanların namaz kılışını görüyoruz tuhaf oluyoruz: Camide yanımda bir adam durdu, kim olduğunu bilmiyorum. Ben bir rekat kılıncaya kadar, üç rekatlı vitiri kıhverdi. Ben de süratli okuyorum yani. Daha rükua vardığı an Sübhânc Rabbiyel Azîm demesi mümkün değil,hemen geriye kalkıyor. Ne yapıyor ne ediyor onu bilemiyorum. Yani bunlarla karşı karşıya kalacaksınız. Amellerinizle karşı karşıya kalacaksınız. Bir manevî olanlarla karşılacaksımz. Bir de zekâtlarınızla, sadakalarınızla karşı karşıya kalacaksınız. Adam satılamamış kumaşları filan yerdeki Kur'ân Kursu'na talebelere gönderiyor. Öbür dünyada gösterirler o malları, o satılamamış kumaşları önüne çıkarırlar. Bir başka âyet-i kerîmede;

Yani yüzünüzü ekşitmeden alamiyacağınız bu malları başkalarına vermeyin (Bakara: 267) diyor Rabbim.
Yani kendi evinizde kendiniz kullanamayacaksanız, kullanmaktan kaçınacaksanız onları verme tarafına gitmeyin. Bu şu anlamda değil yalnız, mesela eski elbiselerim var yakayım mı? Bunu karşılığında hayrr beklemeden verin gitsin.
Ama gerçekten Allah rızası için sadaka vereceğinizde böyle gönlünüzün pek hoşlandığı şeylerden verin,
Ayet-i kerîmede Rabbim; "En sevdiğiniz şeyleri Allah yolunda vermedikçe takvaya erişemezsiniz"[220] diyor. En sevdiğiniz şeyi. Bu âyet-i kerîme nazil olunca, sahabeden birisi gelmiş demiş ki, Yâ Rasûlallah en sevdiğim varlığım, Medine'nin kenarında şu kadar hurma ağacı olan bahçemdir. Ben bunu vereceğim diyor. "Peygamber Efendimiz de öyleyse akrabalarının fakir olanlarına ver" diyor. Biri de geliyor Yâ Rasûlellah cok sevdiğim atımdır diyor.
Peygamber Efendimiz de "o atın hakkından gelecek olan Üsame'dir. Onun da atı yok ona ver" diyor. Yani en sevdiğimiz şeyi verebilme erdemine ermemiz gerekiyor. Çünkü Allah (c.c.) buyuruyor ki verdiğinizle karşılaşacaksınız, yani Cennette o verdiğiniz elbiseyi giyeceksiniz. En güzel elbiseler yapın Cennette karşılığı olacaktır. Eski veriyorsan eski olacak. Yeni veriyorsan en yenisinden verecekler. Kokmuş yemekler yediriyorsan kokmuş yiyecekleri verecekler. Ama iyilerinden yediriyorsan iyileri verilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder