Bakara 119: Tebliğde sorumluluk: Kur’an’la uyarmak ve müjdelemek



Onlara, "Allah'ın indirdiğine (Kur’an’a) uyun" denince: "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" derler. Ya şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmışsa? (Lokman 21)

Tebliğde sorumluluk: Kur’an’la uyarmak ve müjdelemek
Bakara 119: "Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin."

 Diyanet:
Resûlullahı teselli amacı taşıyan âyette onun, insanları doğru inanç ve güzel yaşayışa çağırarak onlara cenneti müjdelemek, inkarcılık ve kötü davranış­lar konusunda uyararak, aksine davrananların âhirette uğrayacakları kötü akıbeti haber vermek üzere gönderildiği, bu görevi yerine getirirken kendisinin hak ile ya­ni Kur'âni Kerîm'in içerdiği sağlam bilgiler, doğru itikad esasları ve kesin delil­lerle desteklendiği; bunun ötesinde onun İnkarcıları cehennemin yakıcı ateşinden kurtarmak gibi bir sorumluluğunun bulunmadığı bildirilmektedir.

Ali Küçük:
İşte peygamberin konumu ve işte peygamberin görevi. Sen bırak bu densizleri peygamberim. Uğraşma onlarla. Bu beyinsizler için zorlama kendini. Sen sadece müjdeci ve uyarıcısın. Biz seni hak bir kitapla gönderdik. Senin görevin sadece bu kitabı insanlara duyurmandır. Sen bu kitapla uyar onları ve gerisine karışma. Sen seni dinlemeyip cehenneme doğru giden insanlardan sorumlu değilsin. İllâ da cehenneme gitmek isteyenlerin hesabını senden sormayacağız. Bu iş senin sorumluluğunda değildir. Sen sadece sana gönderdiğimiz bu kitabın âyetleriyle insanları uyarıp uyarmadığından, benim mesajımı kullarıma duyurup duyurmadığından sorumlu tutulacaksın.
Rasulullah Efendimizin bu konudaki sorumluğunun sınırlarını anlatan başka âyetler vardır:
         "Ey Peygamberim artık onlara üzülerek kendini harap etme! Allah onların yaptıklarının tamamından haberdardır." (Fâtır: 8)
         "Peygamberim! Onların yola gelmesi senin üzerine borç değildir. Lâkin Allah dilediğine hidâyet eder..."  (Bakara: 272)
……
Kimileri bu âyeti “Vela tes’el” diye okumuşlar. O zaman mânâ şöyle olacaktır: Ey Peygamberim! Artık o kâfirler hakkında benden bir şey isteme, benden bir şey sorma! Sakın bu tür kâfirleri affı konusunda benden bir talepte bulunma. Zira onlara ne yapacağımı ben bilirim, şeklinde anlayanlar da olmuştur.
 Allah’ın Resûlü’nün şahsında bize de hitap eden bu âyetler karşısında biz de diyeceğiz ki, eğer bizler de beşir ve nezir olarak insanlara karşı görevimizi yapmışsak, onları Allah’ın âyetleriyle karşı karşıya getirmiş, Allah’ın cennetiyle müjdeleyip cehennemiyle, ateşiyle uyarabilmişsek o zaman hiç korkmayalım onların akıbetlerinden biz de sorumlu değiliz demektir. İşte bize düşen görev budur. Elimize bu kitabı alacağız ve gece gündüz insanları bununla uyaracağız. İşimiz gücümüz bu olacak. Bunu yaptığımız takdirde onların yola gelip gelmediklerini kendimize dert edinmeyeceğiz. Kendimizi onların hidâyetiyle sorumlu kılmayacağız
Ama şunu da hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalıyız ki Allah izin vermedikçe, Allah dilemedikçe hiç kimseyi de hidâyete ulaştırma imkânımız yoktur. Şurada üç yaşında bir çocuk olsa, yarılsak, yırtılsak Allah istemedikçe yine de onu hidâyet edemeyiz. Kalplerin sahibi Allah’tır ve peygamberin bile bu konuda yetkisi yoktur. Peki ne özelliği var peygamberin? Beşir ve nezirdir o. E ne yapsın Allah’ın Rasûlü? Bakıyor ki insanlar cehenneme doğru gidiyorlar, ama elinden gelen bir şey yok, eli kolu bağlı, Allah dilemedikçe yapabileceği bir şey yok, sadece uyarıyor. Öyleyse biz de böyle olmaya çalışalım inşallah. ….

Ömer Nasuhi Bilmen:
Bu mübarek âyetler Rasûlî Ekremin ne büyük selâhiyete sahip yüce bir peygamber olduğunu beyan ile kendilerine teselli vermektedir. Bir takım İslâm düşmanlarının ise Islâmiyeti imha için ne bâtıl arzularda bulunduklarını, İslâmiyet sahasından ayrılacak olanların da ebedî ziyana uğrayacaklarını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Rasûlüm!.. (Şüphe yok ki, biz) yani ben şanı yüce Yaratıcı (seni hak ile) Kur'ân'ı Kerîm ile, İslâm şeriatı ile (mübeşşir ve münzir) müjdeleyici ve korkutucu (olarak gönderdik.) Senin vazifen, mü'min olanların cennete, ebedî saadete nail olacaklarını kendilerine müjdelemek, dinsiz olanların da cehennemde ebediyyen azap göreceklerini kendilerine hatırlatmaktır, yoksa onlara cebir ve baskıda bulunmak değildir. Zaten zora dayanarak kabul edilen bir İman muteber olmaz. (Sen cehennem eshabından mesul olmazsın.) Senin vazifen, dinî hükümleri tebliğ, kendilerini Islâmiyete davettir. Artık mesul olanlar, bu tebligatı kabul etmeyenlerdir. Bu mühim mesuliyeti artık onlar düşünsünler.