Diyanet:
…. Söz konusu nimetlerle âhirete dair uyanların bu bağlamda yahudilere bir defa daha hatırlatılmasının sebebi, onların bundan sonraki bölümde kendisinden söz edilecek olan Hz. İbrahim'in soyundan gelmeleriyle övünmeleri ve bu özellikleri sayesinde âhirette kurtuluşa erecekleri ümidine kapılmalarıdır. Bu iki âyette onlara bir bakıma şöyle denilmektedir: Allah sizlere, peygamberler atası olan İbrahim'in soyundan gelmeniz dahil olmak üzere, zaman zaman dünyanın en üstün milleti olmanızı sağlayan pek çok lutuftarda bulunmuştur. Fakat imtihan için ve şartlı olarak mazhar olduğunuz bu lutuflar, size boş bir şefaat ümidi verip gevşekliğe kapılmanıza yol açmamalı, aksine sizin için bir sorumluluk sebebi olmalıdır. Zira âhiret gününde hiç kimseye soyuna göre muamele edilip iltimas geçilmeyecek, şefaat edilmeyecektir.
Ali Küçük:
Böyle bir günün heyecanıyla tir tir titreyin ki, o gün oğul babadan, baba oğuldan kaçacak. Kadın kocadan, koca karısından kaçacaktır. Hiçbir kimseden fidye kabul edilmeyecek. Dünya kadar malınız mülkünüz olsa bile beş para etmeyecek. Hiçbir kimseden de fidye kabul edilmeyecek. Hiçbir kimse de kimseye şefaat edemeyecek. Herkes Rabbinin huzurunda bir hesabın beklentisi içinde olacaktır. Ve hiç kimseye de yardım olunmayacaktır. Öyleyse gelin ey insanlar o günün heyecanıyla, o günün sıkıntısıyla Allah’ın size verdiği nîmetleri hatırlayın ve hazırlıklı olun.
Sakın ha filanların Allah’la arası iyidir, benim de onlarla aram iyidir, o halde onlar beni kurtaracak ümitleriniz olmasın. O gün ne babanın evlâdına, ne evlâdın babasına, ne kocanın karısına, ne amirin memuruna sağlayabileceği bir şey yoktur. Herkes yardımcısız ve yalnız olarak Allah’ın huzuruna gidecektir. Melikler yalnız, mâlikler yalnız, hükümdarlar, krallar yalnız, hacılar, hocalar yalnız ve hattâ peygamberler bile yalnız. Hepsi de çaresiz Allah’ın kendilerine vereceği hükme razı olacaklardır.
İsrâil oğullarına seslenen âyetler bölümü burada bitiyor. Bakara sûresinde 40. âyetten itibaren 123. âyete kadar ki bölüm hep İsrâil oğullarına hitap ediyordu, ama esasında bu âyetler hep bize hitap ediyordu. Eğer bu bölüm İsrâil oğullarını anlatıyor, bunların bizimle ilgisi yok deyip kitabımızın bu bölümünü geçseydik, bu âyetler bize hiçbir mesaj vermeyecekti. Ama bu âyetler bizi anlatıyor.
Efendim bu âyetler yahudiler hakkında inmiştir, şunlar hıristiyanlar için gelmiştir, bunlar müşriklere hitap ediyor, bu şunları, bu bunları anlatır diyerek hiç bir âyeti elimizin tersiyle itmeye hakkımız yoktur. Bileceğiz ki bu kitap bize gelmiştir ve her bir âyeti bizi anlatıyor, bize hitap ediyor demektir.
Her bir âyet, şu anda bize yeniden nazil oluyormuşçasına, bunlar sayesinde Allah’la konuştuğumuzu hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalıyız. Bakın bu 80 kadar âyet bize şu ana kadar pek çok mesajlar sundu. Bu 80 kadar âyetin bize şu ana kadar sunduğu bu mesajları biz nereden ve hangi kaynaktan öğrenebilirdik? Hangi kaynaktan, hangi üniversiteden bu kadar bilgi alabilirdik? Bu 80 âyetin bize kazandırdığı, imanı, izzeti, şerefi kim verebilirdi bize?
Öyleyse bizim de yapacağımız iş, belki en birinci işimiz, bize bu kadar iman ve şeref kazandıran bu âyetleri gündeme alıp, sanki şu anda bize yeni nazil oluyormuş gibi toplumun gündemine indirmek zorundayız. Bu toplumu bu âyetlerden başka bir şeyin dirilteceğine ben inanmıyorum. Kaldı ki toplumun nasıl dirileceğini de biz düşünmek zorunda değiliz. Zira bu toplumu diriltecek olan Allah’tır. Biz beşir ve nezir olarak bize düşeni yapalım, gerisini Allah’a bırakalım, o kendine düşeni elbette yapacaktır. Allah yardımcımız olsun. Bundan sonra bir bölüme geldik.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ey İsrail Oğulları... Ve öyle bir günden bir kıyamet ânından, bir âhiret hesabından sakının ki o günde hiç bir şahıs başka bir şahıs için onun hesabına olarak bir sey ödeyemez. Onu mesuliyetten kurtarmak için ona yardımda bulunamaz. Ve hiç bir şahıstan fidye de kabul edilmez. O şahıs öyle bir fidye karşılığında azaptan kurtarılamaz. Ve ona şefaat de fayda vermez. Allah'ın izni olmadıkça kimsenin kimseye şefaati kabul edilmez. Ve onlar öyle dünyada diyanetten, Hakka itaatten mahrum olan şahıslar o ahiret âleminde yardım da olunmazlar. Onlar hiç bir kimsenin yardımına nail olamazlar. Binaenaleyh daha dünyada iken uyanınız, üzerinize düsen vazifeleri belleyiniz, hak dini kabul ederek ibâdet ve itaatte bulununuz ki o müthiş ahiret hayatının azabından emin, selâmet ve saadete nail olabilesiniz. Ne merhametli bir nasihat! 47, 48. âyetlere de müracaat ediniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder