Diyanet: (80-82.ayetler)
Tefsirlerde yer alan bazı rivayetlerde, yahudilerin cehennemde kalacaklarını İddia ettikleri "sayılı birkaç gün" hakkında farklı bilgiler verilmiştir. Bir rivayete göre Hz. Peygamber yahudilere "Cehennem ehli kimdir?" diye sormuş; onlar da "Biziz; fakat bizden sonra yerimize siz gireceksiniz" demişler; Hz. Peygamber de "Yalan söylüyorsunuz! Çok iyi biliyorsunuz ki biz sizin yerinizi almayacağız" buyurmuş; daha sonra konumuz olan âyet inmiştir. Başka bir rivayete göre, Hz. Musa'nın Sînâ dağında bulunduğu kırk gün zarfında yahudiler buzağıya taptıkları için, bunun cezası olmak üzere cehennemde sadece kırk gün kalacaklarına inanıyorlardı. Diğer bir rivayette yahudilerin, dünyanın ömrünün yedi binyıl olduğuna ve kendilerinin, her bin yıl için bir gün olmak üzere, toplam olarak sadece yedi gün azap göreceklerine inandıktan belirtilir. Gerçekte bu tür iddialar, onların Allah'tan aldıkları bir vaade dayanmayıp sadece kendi kuruntularından, Allah'ın âhiretteki hüküm ve takdiri hakkında bilgisizce söylenmiş boş sözlerden ibarettir. Allah'ın bildirdiği ve adaletin gereği olan gerçek şudur ki, herkesin âhiretteki cezası günahlarının büyüklüğü ve çokluğu nispetinde olacak; dolayısıyla inkâra sapıp kötülüklerle kuşatılmış, günahlara boğulmuş olanlar ebedî olarak cehennemde kalırken iman edip din ve dünyayı alâkadar eden her alanda "sâlih ameller" (hayırlı, faydalı işler) yapanlar da ebedî cennette kalacaklardır. İşte Allah'ın insanlara verdiği ahid budur.
Ali Küçük:
Diyorlar ki; ateş bize ancak sayılı günler dokunacaktır. Bizler sadece sayılı birkaç gün cehenneme uğrayacağız.
Diyorlar ki; bizler cehenneme gitmeyeceğiz. Bizler, biz âlimler, biz toplumun önderleri cennete gitmeyecek de şu ümmî, şu cahil, şu hayrı-şerri bilmeyen insanlar mı gidecekler yâni? Şu halk kesimi, şu bizim kendilerine yol gösterdiğimiz insanlar mı gidecekler cennete? diyorlar…
Öyle ya, hocalar, hacılar, din adamları, Papazlar, Keşişler, Kardinaller dururken başkaları mı girecekti cennete? Hem Allah’ın bilgisine sahip ol, hem kitap bilgisine sahip ol, hem onları bilmeyenlere anlatma, hem onları az bir pahaya sat, hem de cenneti bekle! Olacak şey değildir bu. Ama adamlar böylece kendilerini avutuyorlar, avunuyorlar kendi kendilerine.
Bizde de var böyleleri, hem de pek çok. Bizler filan grubun üyeleriyiz, bizler falan zatın müridleriyiz, kabir suâlimize bile filanlar cevap verecektir diyenler. Kendilerini mutmain görenler bizde de pek çok Allah korusun. Biz girmeyeceğiz de cennete Allah sığırları mı koyacak? Diyerek kendi kendilerini avutanlar… Bakın Allah buyuruyor ki:
"Sor onlara peygamberim: Allah’tan bu konuda bir söz mü aldınız?"Bir ahit mi aldınız?
Bir ahid mi verdi Allah sizlere? Sizler artık bu bilgiye sahip olduktan sonra, kitap bilgisine sahip olduktan sonra, o grubun, o cemaatın üyesi olduktan sonra, o zata biat ettikten sonra, ne yaparsanız yapın! Nasıl bir hayat yaşarsanız yaşayın! Kesinlikle sizler cennete gireceksiniz! Cehennemin yüzünü bile görmeyeceksiniz! Olsa olsa belki sayılı birkaç gün orayı şöyle bir ziyaret ettikten sonra, meraklarınızı izale ettikten sonra ben sizleri hemen cennetime koyacağım! diye Allah bir söz mü verdi size? Eğer bunu Allah demişse, bu konuda Allah’tan bir ahit almışsanız, Allah size bu konuda bir vaad da bulunmuşsa :
"Allah asla sözünden dönmez."
Allah ahdine sâdıktır. Kesinlikle Allah vadinden dönmez. Ama Allah böyle bir şey demedi. Deseydi kitaplarının birinde delili olurdu. Bakıyoruz gönderdiği kitaplarının hiçbirisinde herhangi bir kimse sadece bu bilgiye sahip olduktan sonra, böyle bir mârifete sahip olduktan sonra, hak bilgisine ulaştıktan sonra ne yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın sahip olduğu bu bilgi sayesinde onu cennetime koyacağım diye bir âyet göndermemiştir Allah.
Bilmek yeterli diyor değil mi adamlar? Mârifete ulaşınca kulluğa da gerek kalmaz diyorlar. Hattâ:
"Sana yakîn gelinceye kadar da Rabbine ibâdet et!" (Hicr 99)
Âyetini de böyle anlamaya çalışıyorlar. Yakîne ulaşıncaya kadar kulluk yap! Yakîn bilgisini elde ettin mi, kulluk biter diyorlar. Yâni mârifete ulaştın mı, Nirvanaya ulaştın mı artık namaz da, oruç da, kulluk da biter diyorlar. Önemli olan buna ulaşmaktır. Fena fillah da budur galiba. Allah’la bütünleşme, Allah’la ahbaplaşma. Bu gerçekleşti mi artık, balta sapını kesmez diyorlar. Artık Allah kendisiyle bütünleşen, kendisiyle dostlaşan, yani Allahlaşan bir kimseye azap edemez diyorlar.
Hayır! Hayır! İş öyle değil, durum sizin bildiğiniz gibi değildir.
81:"Kim bir günah işler ve günahı kendisini çepeçevre kuşatırsa, işte onlar cehennem ashabıdır ve orada ebedîyen kalıcıdırlar."
Tıpkı Nisâ sûresinde olduğu gibi:
"Bu iş ne sizin kuruntularınıza, ne de ehl-i kitabın kuruntularına göre değildir. Kim bir günah işlerse mutlaka onunla cezalandırılır. Ve kendisine Allah’tan başka ne bir veli(dost) bulabilir ne de bir yardımcı." (Nisâ: 123)
Evet bu iş, ne sizin kuruntularınıza, ne de ehl-i kitabın kuruntularına göre değildir. Kim bir günah işlerse mutlaka cezasını görecektir. Kendisine Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulunamaz. Dost bildiklerinizin işi bitmiştir, yardım edecek dediklerinizle aranıza engeller konulmuştur artık.
Kim bir günah işler ve bu günahı onu çepeçevre sarar, çepeçevre onu kuşatırsa. Acaba buradaki günahının kendisini kuşatmasını nasıl anlayacağız? Günahının kişiyi kuşatması ifadesini ulemâ şöyle anlamaya çalışmışlar:
1- İbni Abbas bunun şirk olduğunu söylemektedir. Şirk bir adamı çepeçevre kuşattı mı artık o kişinin akıbeti kötüdür. Çaresiz o, kesin cehenneme gidecektir.
2- Kimileri de günahın kişiyi böyle çepeçevre kuşatmasını şöyle anlamışlar: Kişi günah işler de eğer tevbe etmeden günahları üzerine ölürse kesin cehenneme gidecektir. Yâni adam günah işler fakat tevbe etmeye zaman bulamadan günahları üzerine ölürse, amelleri onu çepeçevre kuşatmış demektir.
3- Bazıları da bunu şöyle anlamaya çalışmışlar: Onların amelleri, amelsizlikleri onları çepeçevre sarmıştır. Bu böyle bir anlık gafletleri sonucu, bir anlık dikkatsizlikleri sonucu ortaya çıkmış bir şey değildir. Sürekli bu durumu yaşamışlardı. Sürekli o günahlarla beraber olmuşlardır. Öyle değil mi? Mü'minler de bazen hata edebilirler. Bir anlık gaflet sonucu, bir anlık hata sonucu veya geçici bir duygu sonucu günah işleyebilirler, emre karşı gelebilirler. Ama ilk uyanışla, ilk hatırlama ile hemen bundan vazgeçerler mü'minler (A’râf 201)….
Burada anlatılan da, sürekli bu günahlarla yaşayan, bu günahlar kendisini hiç terk etmemiş olanlardır. Hani Allah’ın Rasûlü bir hadislerinde bu hususu şöyle anlatıyordu: Adam bir günah işler, işlediği bu günah onun kalbinde siyah bir leke oluşturur. Adam tevbe edip pişmanlık duyunca bu leke silinir. Ama adam tevbe etmezse bu leke orada kalır. Sonra ardından bir günah daha, bir günah daha, derken adamın kalbi simsiyah bir kılıfla örülür ve artık onun kalbi mühürlenir ve duymaz, duygulanmaz hale gelir diyordu ya; işte burada da sanki o anlatılıyor.
"Hayır hayır onların işledikleri günahlar yüzünden kalpleri paslandırılıp körleştirilmiştir." (Mutaffifin: 14)
Âyetinin de anlattığı gibi bunlar işlediği günahlar yüzünden kalpleri kuşatılmış ve Allah tarafından kalpleri kapatılmış, mühür vurulmuş insanlardır. Yâni adam bir günah işler ve işlediği bu günah onun içini, dışını, kalbini, dilini ve tüm azalarını sararsa. Yâni artık kal-bi de bu günahı kabullenir hâle gelirse, kalbide o günahtan rahatsızlık duymaz hale gelirse işte o zaman bu adamın sonu kötüdür…
Aman ha! Hiç kimse, ne hocanız, ne hacınız, ne âliminiz, ne cahiliniz, ne kadınınız ne erkeğiniz kendine güvenmesin. Bir günah işleyince hemen arkasından tevbe etsin, pişmanlık duysun, sadaka versin, bir iyilikte bulunup o günahın silinmesine çabalasın. Değilse bu da olsun bakalım, bu da olsun bakalım, deyip o günahı hesaba katmayarak yaşarsak; bilelim ki, böyle bir hayatın sonu cehennemdir. Bunu hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayalım inşallah.
82:"İman edip salih ameller işleyenler var ya; onlar, cennetliktirler. Onlar, orada ebedîyen kalacaklardır."
Ama beri tarafta iman edenler ve imanlarını amele dönüştürenler, bilgilerini Allah’a kullukta kullananlar, bilgilerini Allah’ın bilgileriyle destekleyerek kulluğun emrine verenler, bilgilerinin yaşanması adına ortam oluşturmaya çalışanlar var ya işte onlar da cennet ashabıdır ve onlar da orada ebedî kalıcıdırlar.
Bundan sonra yine İsrâil oğullarından alınan bir mîsaktan söz edecek Rabbimiz. Ama bu âyet bizim kitabımızda olduğu için, bu bizimle de ahit anlamına gelmektedir. Hani daha önce söylemiştim, efendim bu âyet yahudilere hitap ediyor, binaenaleyh bu bizi ilgilendirmez, demek kitabı tahrif anlamına geliyordu. Yâni bakın Allah İsrâil oğullarından bir şeyler istiyor, şunları şunları yapın diyor. Peki bu istenenleri biz yapmayacak mıyız? Elbette biz de yapacağız. O halde Allah, Kur’an’a sahip olan, Kur’an’a inandığını iddia eden herkesten bu ahdi alıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder