Diyanet :
Burada yahudi bilginlerinin, çeşitli dinî konularda bir takım kitaplar yazarak bunların Allah katından gelmiş dinî gerçekleri içerdiğini ileri sürdükleri ve yukarıda sözü edilen cahil halka önemsiz bir bedelle sattıkları bildirilmektedir. Yahudi bilginleri bu tutumlarıyla, halkı din konusunda bilgilendirme amacı taşımadıklarını ortaya koydukları, aksine kendi sözlerini ve yorumlarını Allah kelâmı gibi gösterip böylece kişisel görüşlerini kutsallaştırmaya, dinin aslı gibi göstermeye kalkıştıkları, üstelik bu yolla dini bir istismar ve kazanç aracı haline getirdikleri için âyette ağır bir dille kınandıkları görülmektedir. Kuşkusuz burada müslümanlara da dolaylı bir uyan vardır.
Ali Küçük :
Bu cehennemin veyline gidecek olanlar, bu Allah’ın lânetine uğrayasıcalar kendi elleriyle bir kitap yazdılar. Kendileri yazdılar, kendileri oluşturdular, ama sonra da:
Bu Allah’tandır! Bu Allah’tan gelendir! Allah tarafındandır! Bunu Allah buyuruyor! Bunu Allah emrediyor! dediler. Veyl olsun bunların bu yaptıklarına! Yazıklar olsun onların kendilerine de, bu yaptıklarına da.
……
"Siz onu kitaptan sanasınız diye."
Yâni ortaya koyduğu konunun kitaptan olduğu zannedilsin diye. Aslında kitapla filan ilgisi yok adamın. Kitaptan filan konuşmuyor, ama istiyor ki konuştukları İslâm’dan zannedilsin. Adam arka arkaya bir dizi fikir sıralıyor ve araya böyle âyetler de serpiştiriyor. Âyetlerden de dem vuruyor, âyetleri de geveliyor. Veya işte arada bir peygamber de böyle buyuruyor diyerek hadis filan okumaya çalışıyor.
…..
"Halbuki o kitaptan değildir."
Halbuki o konuştukları, o yazıp çizdikleri kitaptan değil, kendilerindendir. Onların hiç birisinin kitapla ilgisi yoktur. Yansıması da değil, anlatılması da değil. Bu Allah’tan değil, bunu anlamalıdır adam.
"Allah’a yalan iftira yapıyor da, bunu da bile bile yapıyor."
Diyordu âyet-i kerîme. Burada da bunun farklı bir açılımı ortaya konuyor. Bakalım Allah ne diyecek:
Evet elleriyle kitap yazdılar, sonra da dediler ki; bu Allah’tandır. Bu Allah katındandır. Bunu bize Allah bildirmiştir. Allah böyle buyurmuştur! Din budur! İman budur! Kitap budur! İslâm budur, başkası değildir dediler. Peki niye yaptılar bunu? Allah’tan gelmeyen, Allahın söylemediği şeyleri niye İslâm etiketiyle sundular insanlara? Kendi yazıp çizdiklerini, kendi söyleyip konuştuklarını niye Allah’a izâfe ettiler? Niye bunu Allah buyuruyor dediler?
"Bunu az bir pahaya satıyorlar."
Az bir pahaya satmak için yapıyorlar bunu. Ya da bununla az bir değer kazanmak, biraz değerlenmek için yapıyorlar. Çünkü:
Az bir pahaya satmak değildir. Semen, aslında eder demektir. Hani bir şeyin ederi denir ya. Meselâ bunun ederi ne? deriz ya. Eğer bunun karşılığında iş yaparsa bir günlük yevmiyedir bunun değeri. Veya bir tamir karşılığıdır, ya da bunun ederi yüz bin liradır, iki yüz bin liradır. Bir şeyin karşılığı demektir. İşte az bir değer. Yâni adamlar bu Allah’tandır derken ne değer kazanıyorlar? Ne kazansınlar? Azıcık bir şey tabii. Tümüyle dünyayı kazansalar da az, makam mevki kazansalar da az, evbark bulsalar da az, arabalar elde etseler de, dükkanlar tezgahlar elde etseler az, az, az..
Çünkü âyetleri satıp da, yâni âyet konumundan sıyrılıp, âyet atmosferinden uzaklaşıp, farklı bir hayat yaşayınca elde edecekleri ne olabilir ki bunların? Ne bulabilecekler yâni? En fazla bulsalar bulsalar, tüm dünyayı bulabilirler. Ne kadar süreyle sahip olabilirler bu dünyaya? Ölünceye kadar değil mi? Ölünce herşey bitecektir. Ama bunun karşılığında ne kaybedecekler? Allah’ın rızasını kaybedecekler, cennet kaybedecekler değil mi? Halbuki cennete en son girecek kişi bile olsa bunlar tam dokuz dünya kaybedecekler. Tüm dünyayı dünyada kazansalar bile nihâyet on sene, elli sene, ölünceye kadar sahip olabilirler, ama cennet öyle değildir değil mi? Kazandıkları, kazanacakları her neyse kaybettikleri cennetle mukayese edilince çok azdır. Cennet yanında tüm dünyayı kazansalar bile ne anlamı olabilir de?
…..
Tevrat ve İncil’i bozup da, Tevrat ve İncil’i tahrif edip de sonra da: İşte bu Allah kelâmıdır! diyenlere yazıklar olsun! Kur’an’ı tahrif edip, Kur’an’ı gizleyip, Kur’an’ı insanlara anlatmayıp, ya da Kur’anda olmayan bir şeyi ondanmış gibi insanlara sunanlara yazıklar olsun! Veyl olsun onlara. Veyl olsun onlara da, bu yaptıklarına da. Veyl olsun bu yazdıklarına da, karşılığında kazandıklarına da.
Tevrat bilgisine, İncil bilgisine, Kur’an bilgisine sahip olan ve bu bilgiyi Allah’ın kullarına anlatmaları gerekirken, bu bilgiyle yeryüzünde Allah’a kulluk yapmaları gerekirken, bu kitabın yeryüzünde hâkimiyeti konusunda çırpınmaları gerekirken, dünya karşılığında satanlara yazıklar olsun! Makam karşılığında, diploma doktora karşılığında, maaş karşılığında, sosyal statüler karşılığında Allah kitabını, Allah bilgisini, peygamber bilgisini satanlara yazıklar olsun…
Prof. Bayraktar Bayraklı :
….
Elleriyle kitabı yazanlar ifadesinden şu neticeleri çıkartabiliriz:
1. Allah'ın gönderdiği vahyi/kitabı değiştirmektedirler. Onlar, kendi arzularına, hayat tarzlarına ve düşüncelerine uymayan ayetleri değiştirip kendileri yazıyorlardı. Böylece vahyi değiştirme cüretini gösteriyorlardı.
2. Allah'ın kitabını değiştirme girişimleri, kitabın beşerîleştirilmesine kadar uzanıyordu. Beşerî düşünceleri, ilahî vahyin içine sokuşturmaları, bir zulüm halini almıştı. Gerçek bilgiyi yerinden çıkarıp, ona denk olmayanla değiştirmeleri, levh-i mahfûz'u rahatsız ettiği için, Allah bu durumu Kur'an'da zikretmiştir.
3. Allah'ın ayetlerini değiştirmeleri ve onu beşerîleştirmekle kalmayıp, yaptıklarını Allah'a isnad etmeleri ve Allah katından olduğunu söylemeleri, zulmü doruk noktasına çıkarmıştır. Yazdıklarını, Allah'a isnad ederek insanlara sunmaları, hem iftira, hem de sahtekârlıktır.
İsrailoğullan'nın böyle yapmalarının iki sebebi vardı. Bunlardan biri, -ayetten anlaşıldığına göre- ekonomik rant elde etmekti.
Diğer de ÂI-i İmran suresinin şu ayetinde açıklanmaktadır:
(Ehl-i kitaptan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye, kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: 'Bu Allah katındandır' derler. Onlar bile bile Allah üzerine yalan uyduruyorlar). (Âl-i Imran/78]
Okuduklarını Allah'ın kitabından sanasınız diye ibaresi, yaptıkları işin, insanları aldatmaya yönelik olduğunu ifade etmektedir. Söylediklerinin halk arasında itibar görmesi ve ona kutsallık kazandırmak için bu iftirayı bile bile yapmaktaydılar.
Allah bu olayı bize niçin anlatıyor?
Ayet, müslümanlara ve müslüman din adamlarına, dinin beşerîleştirilmesini, kendi bilgilerini, görüş ve düşüncelerini Allah'ın kelamıymış gibi insanlara sunmamalarını öğütlemektedir. Allah'ın söylemediğini, söylemiş gibi insanlara takdim etmek, Allah'a bir iftira ve büyük bir günah olacağından, din adamlarının bütün manevî erdemlerini alıp götürecektir. Bu tip insanları Allah, zalim olarak vasıflandırmaktadır.
….
Din adamlarının Allah'a iftira etmelerinin zararı sadece kendileri ile sınırlı kalmaz, etkisi topluma sıçrayarak, insanların felah ve kurtuluşunu da önler. Yalan-yanlış fetvalarla dinin safiyetini bozmak, Allah'a iftira etmek, toplumsal bozulmayı getirir. Bu durum, kötülüklerden kurtulmaya çalışan ve kendi önünü açmak için uğraş veren toplumun önüne bir engel olarak çıkar. Fetva konusunda din adamları ağızlarını düzeltmedikçe, ya da, Allah'a iftiradan vazgeçmedikçe, kurtuluş ışığını yakalamak mümkün olmaz. Sosyal bunalımların pek çoğu, yanlış dinî fetvalardan kaynaklandığı için Allah, felahın engellendiğine dikkat çekmektedir.
Allah'a iftirada bulunmak zulümlerin en büyüğüdür:
Allah'a yalan isnad edenden, yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken, "Bana da vahyolundu ve ben de Allah'ın indirdiği ayetlerin benzerini indireceğim" diyenden daha zalim kim vardır? [En'âm/93]
Bu ayette, Allah'a iftira edenle, peygamberlik iddiasında bulunan yalancı eşit sayılmaktadır. Bunların durumu değerlendirilirken, Daha zalim kim vardır? buyurulmaktadır.
Allah'ın helal kıldığı bir şeye kimse haram diyemez. Böyle bir fetvayı peygamber bile verme yetkisine sahip değildir:
Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir. [Tahrim/1]
Yüce Allah Hz. Peygamber'i, kendisini menettiği bir nimetten dolayı sorgulamakta ve ona, başka birinin rızasını kazanmak için, Allah'ın helal kıldığı bir şeyi, haram sayamayacağı ilkesini öğretmektedir. Bu, Allah'ın hüküm verdiği bir konuda, beşerin söz hakkı olmadığı manasına gelir. Ayrıca hangi konuda, Allah'ın ne gibi bir hükmü olduğunu bilmek gerekiyor, bunun için de Kur'an'ın iyi bilinmesi lazımdır. İşte Allah, din adamlarına ve müslüman halka bu bilgileri öğretmek istediği için, İsrailoğullan'nın kutsal kitaplarına karşı ne yaptıklarını, örnek vererek anlatmaktadır.
Peki bir dinin mensupları veya din adamları niçin Allah katında olmayan bir şey hakkında fetva verirler? Bunun cevabım şu ayetle verebiliriz:.
(Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?) [Ankebût/51] Kur'an'ı yeterli görmemek, insanları din-dışı fetvalara sürüklemektedir.
Kur'an din adına insanlar için yeterlidir. Zaten Kur'an'ın tamamlanmasıyla, din de tamamlanmıştır:
(Bu gün size dininizi tamamladım ve üzerinize olan nimetimi ikmal ettim. Sizin için din olarak İslâm'ı beğendim). [Maide/3]
Bu ayet şöyle bir eşitleme yapmaktadır: Kur'an=din; din=İslâm; Kur'an=İslâm. Kur'an'da bulunan bilgi ve hükümlerin dışında verilecek fetvaların, kültürden öte bir değeri olamaz ve onlar, Allah katındanmış gibi gösterilemez.
Allah, Kur'an'ın dokunulmazlığını, Kur'an'ın din demek olduğunu, Kur'an ile beşerî düşüncenin ayrılmasının zorunlu olduğunu öğretmek için Bakara/79 ayetini indirmiştir.
Kendi yazdıklarını Allah katındandır diyerek insanlara sunan iftiracı ve sahtekârların cezasının ne olduğu, 79. ayetin devamında bildirmektedir:
(Elleriyle yazdıklarından dolayı onlara yazıklar olsun). [Bakara/79]
(Kazandıklarından dolayı onlara yazıklar olsun). [Bakara/79]
Bir insanın eliyle yazdığı şeyin kendisine cehennemin veyl çukuruna layık görülmek gibi Allah'ın bedduası ve ağır bir ceza olarak dönmesi, çok büyük bir kayıpta İnsanın, yazdıklanyla şeref, onur ve sevap kazanması ge-rekirken, Allah'ın kelamını tahrif etmek ve ondan bir kazanç elde etmek için yazmaya kalkışması, onu büyük bir cezaya müstehak kılmaktadır.
Yazmak vardır, erdeme; yazmak vardır, rezilete götürür. Eylem vardır, şerefe; eylem vardır adiliğe sürükler. Rezilliğin en kötüsü, erdemsizliğin en pespayesi, Allah'ın dininde olmayanı ondanmış gibi göstermektir. Başkasının yazdığını kendisi yazmış gibi göstermek, hırsızlık; kendi yazdığını Allah'ın vahyi imiş gibi göstermek ise, zulüm, adilik ve rezilliktir. Hatta bu eylem, yalancı peygamberlik iddiasına denk tutulmaktadır.
Toplumun veya toplumların kurtuluşunu engelleyen bu sahtekârlık, Allah tarafından yerilmiş ve böyle bir işe kalkışmamaları müslüman din adamlarına bir öğüt uyan ve emir olarak sunulmuştur. İlahî vahiy ile beşerî düşünce alanının iyi belirlenmesi, sınırlarının net bir şekilde tesbit edilmesi, ilahiyat eğitiminin en önemli amacı, görevi ve uğraşısı olmalıdır.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Bu ayeti celile kendi uydurma yazılarına ilâhî bir kıymet vererek dünyaya ait bir menfaat teminine çalışanları kötülemekte ve onların helake uğrayacaklarını ihtar etmektedir. Şöyle ki: (İmdi yazıklar olsun) yani acıtıcı bir azap veya cehennemdeki bir vadi (o kimselere ki) onlar uydurma (kitabı elleriyle yazarlar da) kendi taraflarından hazırlar, bununla halkı aldatmak isterler de (sonra bununla) bu yazdıkları asılsız şeyler ile (az bir baha satın almak) yani: mukabilinde âdi, geçici bir menfaat temin etmek (için bu) yazılan şey (Allah tarafından) bir semavî kitabtır. (derler.) Bu ne kadar büyük cüret, hakikate muhalefet!.. Artık (Yazıklar olsun onlara) öyle iddiada bulunanlara. (O ellerinin yazmış olduğu şeylerden dolayı.) Bu yüzden ne büyük azaba uğrayacaklardır. (Ve yazıklar olsun onlara o kazanmış oldukları şeylerden dolayı.) Bu yüzden ne büyük zarar ve ziyana uğrayacaklardır. Evet... Vay bu gibi cahilce hareket edenlerin ve gayri meşru menfaatler peşinde koşanların hallerine...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder